dikili izmir
dikili resimler
dikili fotoğraflar
dikili manzaralar
dikili görüntüler
dikili video
dikili spor
dikili yemekleri
dikili haber
dikili haritası
dikili tarihi eserleri
dikili ulaşım
dikili iklim
dikili nüfus
dikili tarih
dikili coğrafya
dikili turizm
dikili otel
dikili pansiyon
dikili yurt
dikili ekonomi
dikili sanayi
dikili ticaret
dikili tarım
dikili hayvancılık
dikili kültür
dikili sanat
dikili sağlık
dikili hastahaneleri
dikili devlet hastahanesi
dikili doğa
dikili gezi
dikili tatil
dikili dağları
dikili akarsuları
diki,li manzaraları
dikili eğitim
dikili okul
dikili lisesi
dikili meb
dikili
dikili resimler
dikili fotoğraflar
dikili manzaralar
dikili görüntüler
dikili video
dikili spor
dikili yemekleri
dikili haber
dikili haritası
dikili tarihi eserleri
dikili ulaşım
dikili iklim
dikili nüfus
dikili tarih
dikili coğrafya
dikili turizm
dikili otel
dikili pansiyon
dikili yurt
dikili ekonomi
dikili sanayi
dikili ticaret
dikili tarım
dikili hayvancılık
dikili kültür
dikili sanat
dikili sağlık
dikili hastahaneleri
dikili devlet hastahanesi
dikili doğa
dikili gezi
dikili tatil
dikili dağları
dikili akarsuları
diki,li manzaraları
dikili eğitim
dikili okul
dikili lisesi
dikili meb
dikili
Antik çağlardan bu yana yöremiz hep yerleşim yeri olmuş, halklar, uluslar, devletler arkası arkasına ya göçler ya da savaşlarla gelip gelip gitmişler. Böylece de günümüze bu tarihi olayları içinde gelinmiştir. Bu yönden hiçbir yerin ve yörenin bağımsız, yani kendi başına bir tarihi olamayacağı gibi Kabakum,,
Dikili, Atarna, Bergama, Çandarlı, Altınova, hatta Midilli tarihi de bütün bölge ile iç içedir. Bu yönden bakıldığında yöre tarihini araştırırken Dikili tarihine yer vermemek olanaksızdır. Dikili tarihi hakkında belirleyici bir kaynağa rastlanamamaktadır. Ancak Prof. Dr. Bilge Umar'ın "Aiolis" kitabında sözünü ettiği Bademli köyü yakınlarında "Kanai" antik kentçiğinden ve zamanımızda kalıntıları bulunan ve önemi azımsanamayacak bir yer olan Dikili kalesindeki "Atarna Sitesi" varsa da aynı bölgede olmanın dışında Dikili'nin yeri ile bir bağlantısı yoktur.
Dikili, Atarna, Bergama, Çandarlı, Altınova, hatta Midilli tarihi de bütün bölge ile iç içedir. Bu yönden bakıldığında yöre tarihini araştırırken Dikili tarihine yer vermemek olanaksızdır. Dikili tarihi hakkında belirleyici bir kaynağa rastlanamamaktadır. Ancak Prof. Dr. Bilge Umar'ın "Aiolis" kitabında sözünü ettiği Bademli köyü yakınlarında "Kanai" antik kentçiğinden ve zamanımızda kalıntıları bulunan ve önemi azımsanamayacak bir yer olan Dikili kalesindeki "Atarna Sitesi" varsa da aynı bölgede olmanın dışında Dikili'nin yeri ile bir bağlantısı yoktur.
Dikili'nin yeri hakkında eskilere dayanan bir bilgi olmadığı gibi yerinde de bir yerleşim yeri kalıntıları yoktur. Edindiğimiz bilgilere göre; "Dikili" sözcüğünün Dikili'ye ad oluşuna dair bir kayıta rastlanamamıştır. Dikili'nin olduğu yerin yerleşim yeri başlangıcı olma tarihinin 1800'lü yıllara rastladığı sanılmaktadır. Bugünkü Beylik zeytinliğinin olduğu yere Bergama Voyvodası Karaosmanoğlu bir çiftlik kurmuş ve civarlarına da zeytin ağaçları dikmiştir.
Zeytin ağaçlarının dikildiği yere "Dikmelik" denir. Bir var sayıma göre Dikili sözcüğünün bu dikmelik sözcüğünden geldiği sanılmaktadır. Oysaki burası Dikili'nin olduğu yerin uzağındadır. Karaosmanoğlu Dikili'de bir çiftlik kurmuştur. Çiftliğin önünde şimdi park olan yerde bir zeytinlik ve içinde de bir kuyu vardı. Çiftlikle zeytinlik arasından bir karayolu geçerdi. Belki de bu zeytinlik çiftlik kurulurken tesis edilmiştir. O zamanda zeytine çok önem verilmiş,
yemeklerde çokcası zeytinyağı, bazen azda olsa sadeyağ kullanılırmış. Buradaki zeytinler çiftliğin ihtiyacı için dikilmiş olabilir. Karaosmanoğlu’na ait başka çiftliklerde olduğundan bu çiftliği diğerlerinden ayırt etmek üzere zeytinlerin dikili olduğu veya dikili çiftlik denmesi büyük bir olasılıktır. Herhalde Dikili sözcüğü dikmelik sözcüğünden değil dikili sözcüğünden gelmektedir.
Büyük bir olasılıkla Dikili sözcüğü zeytin dikili olmasından kalmış olabilir. Çünkü yukarıda değindiğimiz gibi Dikili sözcüğünü çağrıştıracak eski bir yerleşim yeri buralarda yoktur. Ancak şimdiki Dikili kentinin üst tarafında eski İsmailler köyü vardı. Bu köyün halkının bir kısmı 93 harbide denilen 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında Osmanlıların yenilgisi sonucu Kırım göçmenlerinden buraya getirilip
yerleştirilmesinden oluşmaktaydı. İsmailler köyünün daha üst taraflarında Evrese tepesi ile Davulgu tepesi arasında "Tepearası köyü" kalıntıları vardır. Ama bunların Dikili adı ile bir yakınlıkları yoktur. Bu ikisinden başka da buralarda eski bir yerleşim yerinin varlığı bilinmemekte yıkıntı ve kalıntılara rastlanmamaktadır.
Zeytin ağaçlarının dikildiği yere "Dikmelik" denir. Bir var sayıma göre Dikili sözcüğünün bu dikmelik sözcüğünden geldiği sanılmaktadır. Oysaki burası Dikili'nin olduğu yerin uzağındadır. Karaosmanoğlu Dikili'de bir çiftlik kurmuştur. Çiftliğin önünde şimdi park olan yerde bir zeytinlik ve içinde de bir kuyu vardı. Çiftlikle zeytinlik arasından bir karayolu geçerdi. Belki de bu zeytinlik çiftlik kurulurken tesis edilmiştir. O zamanda zeytine çok önem verilmiş,
yemeklerde çokcası zeytinyağı, bazen azda olsa sadeyağ kullanılırmış. Buradaki zeytinler çiftliğin ihtiyacı için dikilmiş olabilir. Karaosmanoğlu’na ait başka çiftliklerde olduğundan bu çiftliği diğerlerinden ayırt etmek üzere zeytinlerin dikili olduğu veya dikili çiftlik denmesi büyük bir olasılıktır. Herhalde Dikili sözcüğü dikmelik sözcüğünden değil dikili sözcüğünden gelmektedir.
Büyük bir olasılıkla Dikili sözcüğü zeytin dikili olmasından kalmış olabilir. Çünkü yukarıda değindiğimiz gibi Dikili sözcüğünü çağrıştıracak eski bir yerleşim yeri buralarda yoktur. Ancak şimdiki Dikili kentinin üst tarafında eski İsmailler köyü vardı. Bu köyün halkının bir kısmı 93 harbide denilen 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında Osmanlıların yenilgisi sonucu Kırım göçmenlerinden buraya getirilip
yerleştirilmesinden oluşmaktaydı. İsmailler köyünün daha üst taraflarında Evrese tepesi ile Davulgu tepesi arasında "Tepearası köyü" kalıntıları vardır. Ama bunların Dikili adı ile bir yakınlıkları yoktur. Bu ikisinden başka da buralarda eski bir yerleşim yerinin varlığı bilinmemekte yıkıntı ve kalıntılara rastlanmamaktadır.
Yapılan araştırmalarda yöre halkından alınan bilgiye göre: İngiliz dükleri (Kraliyet mensupları) yatlarıyla buralara gelir, bir müddet kalır ve araştırmalar yaparlarmış. Bundan ötürü de buralara düklerin kaldığı yer anlamına gelen "Dük-ili" denirmiş. Bu sözcük zamanla Dikili olmuş bu da başka bir olasılıktır. Bergama Voyvodası Karaosmanoğlu kurduğu bu çiftliğin etrafında
(Özay'ların pamuk çırçır fabrikası) yörede henüz daha köy hayatına geçmeyen ve göçebe olan hayvancılıkla geçimlerini sağlayan Yörüklerden (Türk aşiretleri) bazılarını buraya getirip yerleştirmiş onlara iş vermiş. Böylece bu çiftlik bir yerleşim yeri olmaya başlamıştır.
Çiftliğin bulunduğu yerde içilir vasıfta bir su bulunmadığından Karaosmanoğlu Ali potra tepesinden toprak künklerle yaptırdığı kemerlerden geçirerek, bir kaynak suyunu çiftliğine getirmiş. Çiftliğin arkasındaki bu kemerlerin iki çıkış yeri vardı. Tarihi değeri olan bu kemerler korunmamış yıktırılmıştır, izi bile kalmamıştır.839 Tanzimat fermanında azınlıklara tanınan haklardan yararlanan, ticaret işiyle uğraşan ve buralarını iyi bilen, Sakız adalı bir Rum olan Aleko Pandazoplu bu çiftliği Karaosmanoğulları'ndan satın almış, Sakız adasından, Midilli Limni adasından getirdiği
Rumları bu çiftliğin etrafına yerleştirmiş, işlerinde çalıştırmaya başlamış. Böylece burada Rum nüfusu çoğalmıştır. 1870'li yıllarda Kaptan İsmail Bey Liman Reisi olarak Dikili'ye atanmış ve gelmiştir. İsmail Bey Dikili'ye geldiğinde buranın bir Türk beldesi olmasına karşılık Türklerin azınlıkta, Rumların çoğunlukta olduğunu ve Rumların iki kilise ile bir okulu bulunduğunu;
buna karşın Türklerin ibadet yeri ve okulu olmadığını görmüştür. Bunun üzerine harekete geçerek akrabalarının bir kısmını İstanbul'dan alarak Dikili'ye getirtip yerleştirmesinin yanı sıra, etraf köylerden de Türklerin Dikili'ye gelip yerleşmesi için büyük gayret göstermişti. Böylece Dikili'nin düz yerlerinin üst başındaki yamaçlarda Bahriyon Mahallesi oluşmuş, buraya Bahriyon Camisi yapılmıştır. Türkler için iki okul açılmıştır. Bu işleri yaptıran da Liman reisi İsmail Bey ile ilk Nahiye (bucak) müdürü Mehmet Emin bey olmuştur. Bu okul Kurtuluş Savaşından sonra halen Kız Meslek Lisesi'nin bulunduğu binaya taşınmış ve Tınaztepe İlkokulu adını almıştır.
Bu okul zamanında Rumlara aitti. Okul iki katlı olup, ön ve arka bahçesi vardı. O zamanlarda üst kat kızlara ait olup İhata duvarında bulunan kapıdan girilir dışarıdaki taş merdivenden yukarı kata çıkılırdı. Bu binanın üst kısmı ise erkek öğrencilere ait olup bunlar da alt başta kilise yönündeki esas kapıdan okula gelirlerdi. Dikili 1860'lı yıllarda Bergama ilçesine bağlı bir bucak olup 1923 yılında belediyelik olmuştu. İlk Belediye Başkanı da Mustafa (efendi) Devecioğlu'dur.13 Ekim 1928 yılında Bergama'dan ayrılmış, İzmir ilinin bir ilçesi olmuştur. Dikili halen Çandarlı bucağı ve 25 köyü ile bir ilçe merkezidir.
(Özay'ların pamuk çırçır fabrikası) yörede henüz daha köy hayatına geçmeyen ve göçebe olan hayvancılıkla geçimlerini sağlayan Yörüklerden (Türk aşiretleri) bazılarını buraya getirip yerleştirmiş onlara iş vermiş. Böylece bu çiftlik bir yerleşim yeri olmaya başlamıştır.
Çiftliğin bulunduğu yerde içilir vasıfta bir su bulunmadığından Karaosmanoğlu Ali potra tepesinden toprak künklerle yaptırdığı kemerlerden geçirerek, bir kaynak suyunu çiftliğine getirmiş. Çiftliğin arkasındaki bu kemerlerin iki çıkış yeri vardı. Tarihi değeri olan bu kemerler korunmamış yıktırılmıştır, izi bile kalmamıştır.839 Tanzimat fermanında azınlıklara tanınan haklardan yararlanan, ticaret işiyle uğraşan ve buralarını iyi bilen, Sakız adalı bir Rum olan Aleko Pandazoplu bu çiftliği Karaosmanoğulları'ndan satın almış, Sakız adasından, Midilli Limni adasından getirdiği
Rumları bu çiftliğin etrafına yerleştirmiş, işlerinde çalıştırmaya başlamış. Böylece burada Rum nüfusu çoğalmıştır. 1870'li yıllarda Kaptan İsmail Bey Liman Reisi olarak Dikili'ye atanmış ve gelmiştir. İsmail Bey Dikili'ye geldiğinde buranın bir Türk beldesi olmasına karşılık Türklerin azınlıkta, Rumların çoğunlukta olduğunu ve Rumların iki kilise ile bir okulu bulunduğunu;
buna karşın Türklerin ibadet yeri ve okulu olmadığını görmüştür. Bunun üzerine harekete geçerek akrabalarının bir kısmını İstanbul'dan alarak Dikili'ye getirtip yerleştirmesinin yanı sıra, etraf köylerden de Türklerin Dikili'ye gelip yerleşmesi için büyük gayret göstermişti. Böylece Dikili'nin düz yerlerinin üst başındaki yamaçlarda Bahriyon Mahallesi oluşmuş, buraya Bahriyon Camisi yapılmıştır. Türkler için iki okul açılmıştır. Bu işleri yaptıran da Liman reisi İsmail Bey ile ilk Nahiye (bucak) müdürü Mehmet Emin bey olmuştur. Bu okul Kurtuluş Savaşından sonra halen Kız Meslek Lisesi'nin bulunduğu binaya taşınmış ve Tınaztepe İlkokulu adını almıştır.
Bu okul zamanında Rumlara aitti. Okul iki katlı olup, ön ve arka bahçesi vardı. O zamanlarda üst kat kızlara ait olup İhata duvarında bulunan kapıdan girilir dışarıdaki taş merdivenden yukarı kata çıkılırdı. Bu binanın üst kısmı ise erkek öğrencilere ait olup bunlar da alt başta kilise yönündeki esas kapıdan okula gelirlerdi. Dikili 1860'lı yıllarda Bergama ilçesine bağlı bir bucak olup 1923 yılında belediyelik olmuştu. İlk Belediye Başkanı da Mustafa (efendi) Devecioğlu'dur.13 Ekim 1928 yılında Bergama'dan ayrılmış, İzmir ilinin bir ilçesi olmuştur. Dikili halen Çandarlı bucağı ve 25 köyü ile bir ilçe merkezidir.
ATERNEUS: Bergama - Dikili karayolunun Dikili yol ayırımına yakın bir yerde (Ağılkale) bulunur. Aterneus Kalesi'nin yapım tarihi Pergamon'dan daha eskidir ve tunç devrine dayanmaktadır. 14 hektar alan üzerinde kurulmuş olan Dikili Aterneus Kalesi'nde bulunan en eski malzeme MÖ.1200 tarihine kadar gitmektedir. Münih Üniversitesi Öğretim Üyesi Jeofizik Uzmanı Dr. Albrecht Matthaei başkanlığında yapılan yüzey kazılarında, kazılmadan yüzeyde ne varsa o ortaya çıkartılmaktadır. Seramik araştırmaları yaparak buradaki kentin tüm kronolojisini bulunmuştur.
Bu bulgulara göre; MÖ. 1200 yılından 2.yüzyıla kadar kentte kesintisiz bir yerleşmenin olduğu ve bundan sonra kentin terk edildiği, MS 13. yüz yıla kadar harabe olarak kaldığı, daha sonra buraya Bizansların geldiği anlaşılmaktadır. Kent MÖ. 4. yüzyılın ikinci yarısında çok büyümüş ve Kentin diğer kentlerle ilişkisi sınırlı, içine dönük olarak kalmış, kendileri ürettikleri malzemeleri kullanıp diğer kentlerle alış veriş yapmamışlardır. Daha sonra ne olduğu anlaşılamadan her yerden mal almaya başlamışlardır. Surların genişliğinden kentin çok büyük olduğunu anlıyoruz. Kentin ören yeri 177 m. yükseklikteki Kaletepe üzerinde bulunmaktadır.
Dr.Matthaei bu tepenin yamaçlarının evlerle dolu olduğunu belirterek; "Burası MÖ 2. yüzyılda sivrisinek ve sıtma yüzünden terk edilmiş olabileceğini, bu konuda jeomorfologların araştırma yaptığını söylemiştir. İnsanlar buradan ayrıldıktan sonra burada harçsız yapılan surlar zamanla toprak hareketleri, doğa olayları ile kendiliğinden harabe haline dönmüş ve kayan topraklar ve taşlar evlerin üzerlerini kapatmıştır. Helenistik dönemde yapıldığı için önemli bir yerdir ve Helenistik dönem bütün ayrıntılarıyla burada yaşamaktadır.
Bu bulgulara göre; MÖ. 1200 yılından 2.yüzyıla kadar kentte kesintisiz bir yerleşmenin olduğu ve bundan sonra kentin terk edildiği, MS 13. yüz yıla kadar harabe olarak kaldığı, daha sonra buraya Bizansların geldiği anlaşılmaktadır. Kent MÖ. 4. yüzyılın ikinci yarısında çok büyümüş ve Kentin diğer kentlerle ilişkisi sınırlı, içine dönük olarak kalmış, kendileri ürettikleri malzemeleri kullanıp diğer kentlerle alış veriş yapmamışlardır. Daha sonra ne olduğu anlaşılamadan her yerden mal almaya başlamışlardır. Surların genişliğinden kentin çok büyük olduğunu anlıyoruz. Kentin ören yeri 177 m. yükseklikteki Kaletepe üzerinde bulunmaktadır.
Dr.Matthaei bu tepenin yamaçlarının evlerle dolu olduğunu belirterek; "Burası MÖ 2. yüzyılda sivrisinek ve sıtma yüzünden terk edilmiş olabileceğini, bu konuda jeomorfologların araştırma yaptığını söylemiştir. İnsanlar buradan ayrıldıktan sonra burada harçsız yapılan surlar zamanla toprak hareketleri, doğa olayları ile kendiliğinden harabe haline dönmüş ve kayan topraklar ve taşlar evlerin üzerlerini kapatmıştır. Helenistik dönemde yapıldığı için önemli bir yerdir ve Helenistik dönem bütün ayrıntılarıyla burada yaşamaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder