ÜYE GİRİŞİ ÜYE OLMAK İÇİN ALTTAKİ LİNK İ TIKLA

BUCA

Buca adının orijini hakkındaki bilgiler ise birer hipotezden öteye gidememektedir. Kararas’ın Iconomos’tan naklen kaydettiğine göre 1235 te İzdik Devleti (Dukas Vatidis) Kralı İoyanis Lenvon Manastırı sınırlarını tesbit ettirirken KOHİ denen ve Kral yolu yakınında bir yerleşme adı geçmektedir. Iconomos’a göre burası sonradan Buca adını alan yerdir. KOHİ eski Yunancada bir kapalı açının iç tarafı, dibi anlamına gelmektedir.
 Yeni Yunancada KOHİ, GONİA olmuş, daha sonra BUGİA ve giderek BUCA ya dönüşmüştür. (Kararas: s. 8, Iconomos: s.8) Aristotalis Foutrier, Le monastre de Lembos isimli arkeolojik incelemesinde ise bu manastıra ait belgeleri incelerken RUZA adında bir köyün sözü geçtiğini, bunu BUCA olabileceğini kaydetmektedir. Bir başka varsayım da son Bizans döneminde bu yörede büyük toprak sahibi olan VUZA yasa Vuzas isimli kişinin adının kaynak olabileceği yolundaki görüştür.
Daha sonraki Bizans döneminde ise Buca nın 5 km doğusunda Lundru ya da Lundruka Çiftliği olarak anılan yerde Thriz (Meşe) adında bir köy bulunmaktaydı. Kangölü, Kozağacı civarında tuğla, işlenmiş mermer parçaları, kırılmış sütunlar, üzerinde Bizans haçı kabartmaları bulunan sütun başlıkları, Antik Artemis mabedine ait olduğu sanılan mermer yer döşemeleri, yine Kangölü vadisindeki mağaralarda Bizans dönemine ait mermer masa ve oturma yerleri, insan kemikleri ile dolu testiler, Forbes köşkü civarında Bizans sikkeleri ortaya çıkarılmıştır.(Kararas: ss.15-16, Cadoux: ss. 86-217) İzmir de çıkan Amafya dergisinde Frontier ye ait bir araştırmaya dayanılarak verilen bilgiye göre de Paradisoda (şimdiki Şirinyer) bir köylü tarafından bir metre yüksekliğinde bir Antik mezar taşı bulunmuştur. (Kararas: s.7) Bunlardan başka, Kançeşme (şimdiki Gürçeşme) yolu üzerindeki Karakapı mevkiindeki Roma kalesi kalıntıları, Buca nın Kangölü yöresinde ve Paradiso nun Batısında, Meles çayı üzerindeki Roma, bunların daha kuzeyindeki Bizans su kemerleri, Antik çağda bu yörede oldukça gelişmiş yerleşmeler bulunduğunu ortaya çıkarmıştır.
17. Yüzyılda güçlenmeye başlayan sömürgecilik akımı 18.Yüzyıl ortalarından sonra hızlanmıştır. İngiltere ana yurdu, endüstri devriminin başlamasıyla bir ekonomik ve sosyal bunalım içerisindedir. Kuzey Amerika'daki İngiliz sömürgelerinin bağımsızlık savaşında başarıya ulaşmaları, Avustralya'nın Napolyon'dan önce davranıp İngiliz egemenliğine geçmesine yol açmıştır. Afrika'nın yer altı ve yerüstü zenginlikleri yağmalanmaktadır. Böylece yaşamanın güçleştiği İngiltere halkı için sömürge ya da yarı sömürge ülkelerine göç ederek orada iş tutmak, 19. yüzyılda artık bir gelenek haline gelmiştir. Bir yüzyıl önceki sürgün politikası artık yerini, hükümetlerce desteklenen bir göç politikasına bırakmıştır. Ancak bu göçlerle anavatandan ayrılanlar, başka toplumlarla karışıp İngiltere'den kopmak şöyle dursun, aksine, devletin de desteğiyle gittikleri yere İngiltere'yi de götürmekte ve İngiltere İmparatorluğu, üzerinde güneşin batmadığı bir görkeme ulaşmaktadır. (Erpi:Mimarlık Dergisi, Ocak 1975, s. 15 )
İzmir'e gelip iş tutan ve yerleşen İngiliz, Fransız, Hollandalı, İtalyan ve diğer Levanten ailelerden meydana gelen toplum, Buca'da bir ortak kültür oluşturmuştur. Bu toplum içerisinde özellikle İngilizlerin Buca'da yoğunlaştıklarını görüyoruz. Buca’da bir St. Jean Baptist kilisesi yaptırma fikri ilk defa 1805te Bornova'daki Fransiskan rahipleri tarafından ortaya atılmış, 1815'de Buca'da oturan beş yüz kadar Katolik nüfus için yaptırılan ibadet yeri 1840 ta Roma kilisesi tarafından geliştirilmiş ve bir papaz atanmıştır. Bu kilise günümüzde de kullanılmaktadır. Aynı şekilde, Buca'daki Protestan toplumu tarafından 1838 de kurulan kilise, 1865 te cemaatten toplanan bağışlarla bugünkü hali ile yeniden yapılmıştır. Buca'da 1870 yılında kız ve erkek olmak üzere çeşitli yabancı okulları mevcuttu. Buca tarihinde önemli bir olgu, 1860 yılında İngiliz Aydın Demiryolu (Otoman Railways) Şirketi tarafından, Türkiye’nin ilk iki demiryolu bağlantısından biri olan İzmir-Aydın tren yolunun Buca ya uzatılmasıdır. Parasido (şimdiki Şirinyer) den ayrılan bir hat Buca ya bağlanmış, bundan sonra bu şirketin üst düzey yöneticilerini Buca ya yerleşmesiyle banliyönün yaşantısı daha da canlanmıştır. Tren yoluyla bağlantılı olarak bir başka gelişmede 1856 Paradiso-Buca arasındaki bir düzlükte, Bornovalı Whittall ve Bucalı Rees ailelerinin öncülüğünde yaptırılan at koşusu alanındaki yarışların, tren yolunun yapımından sonra muntazam olarak başlatılmasıdır. Atlara meraklı Sultan Abdülaziz Mısır' a yaptığı geziden dönüşünde İzmir e uğramış ve 24 Nisan 1863 te Buca ya gelerek at yarışlarını seyretmiştir. Hristiyan toplumun bu dönemdeki etkinliğini gösteren bir olay da Devlet Başkanının bu gezisinde İzmir de kaldığı üç geceden ikisini Bornova da Charleton Whittall adlı İngiliz ailesinin malikânesinde, birini de Buca da Dimonstanis Baltacı adlı Rum ailesinin malikânesinde geçirmiş olmasıdır. Buca daha önce değinildiği gibi, bir Rum köyü olarak tarih sahnesinde belirmiş, giderek Levantenler ve özellikle İngilizlerin büyük malikâneler yaptırarak yerleştikleri bir banliyö niteliği kazanmıştır.
Buca’da Müslüman Türklerin Yukarı Mahalle' de Tıngır Tepe eteklerinde oturdukları bilinmektedir. Hristiyan grupların ise belli bölgelerde yoğunlaştıklarını söylemek zordur. Bugünkü Atadan Caddesi, Cumhuriyetin ilk dönemlerinde İstasyon Caddesi olarak bilinmekteydi. Ondan önceki adı ise Kommenler Sokağı iken Buca'nın önce gelen eşrafından Ispartılıyan tarafından Kançeşme yoluyla birlikte onartıldıktan sonra Ispartalı Bulvarı ya da sadece Bulvar adını almıştı. Aşağı Mahallenin Bulvar üzerinde ve civarında çoğu hacı olan Sakızlı zenginlerin evleri bulunuyordu. Bulvar daha aşağıda ikiye ayrılıyor, solda Soğuksu'ya sağda Işın Sinemasına uzanıyordu. Sinema karşısında Griziyotis'in birahanesi, Forbes'in köşküne doğru da Pagoda isimli çay bahçesi bulunuyordu. Yolun bu kısmı kız ve erkek gençlerin gezinti yeriydi.(Kararas: ss. 112-114) Tam kesin olmamakla beraber bu civarda bir de tiyatro bulunduğu sanılmaktadır.
Günlük tren seferlerinin sayısı altıyı geçmemekte, son tren olan 21.10 treni kaçırılırsa Buca'ya ulaşmak olanaksız denecek derecede güçleşmektedir. Konutlar oldukça iyi durumdadır. Her konutun ayrılmaz parçası olan bahçeler, bakımsız da olsalar, eski havalarını korumaktadır.Toplum, kapalı bir toplumun bütün özelliklerini taşımaktadır. Herkes birbirini tanımakta, dertler, sevinçler paylaşılmaktadır. Mahalle kavramı keskindir. Yerleşme alanı istasyon (şimdiki Atadan ) caddesinin Forbes köşküne dönen kavşağında başlayıp, yukarıda Tıngırtepe eteklerinde, öte yanda Hasanağa Bahçesinden İstasyon Caddesi' nin birkaç yapı bloku batısında bitmekte ve bundan sonra bağlar, tarlalar uzayıp gitmektedir. İstasyon Caddesi, İstasyondan yukarıya doğru iki taraflı dükkanlarıyla banliyonun ana çarşısını oluşturmaktadır. Buradaki Üçüncü şimdiki Umurbey ), Yukarı Mahallede Barff köşkü karşısındaki Birinci İlkokul ilköğretim hizmeti vermektedir. Baltac-Ispartalıyan arazisi üzerindeki Buca Orta Okulu İzmir'in sayılı eğitim kurumlarından biridir. Eğitim, ana köşkün batısında, kendine özgü mimariye sahip, şimdi mevcut olmayan bir ahşap yapı ile bunun daha batısındaki bir taş binada yapılmakta, ana köşk ise taşralı yatılı öğrenciler için yurt olarak kullanılmaktadır. Ortaokulu bitirenlerin eğitimlerine devam edebilmek için İzmir'in Kız ya da Erkek Liselerine gitmeleri gerekmektedir. Buca çevresindeki bağları, zeytinlikleri ve kırları ile bir çocuk cenneti gibidir. Ayrıca halka açık Hasanağa Bahçesi banliyonun hali vakti yerinde olan orta sınıf ailelerinin park işlevini görmektedir.
1950'li yıllarda kent hızla büyümeye başlamıştır. Büyümenin asıl nedeni, bu dönemde başlayan kırsal bölgelerden kentlere yönelen iç-göç olayıdır. Sonuçta hemen bütün büyük kentlerimizin sorunu olan sağlıksız büyüme olayı Buca'yı da etkilemiştir. Eskiden Kızılçullu (Şirinyer) ve Buca, İzmir'den bağ, bahçe, zeytinlik gibi yeşil alanlarla ayrılmış banliyolar olma niteliğini yitirmiştir. Aydın demiryolundan Buca hattının ayrıldığı, Buca'ya 2.5 metredeki paradiso yerleşmesini de Buca'nın bir uzantısı saymak mümkündür. Burada Buca ve Bornova'dan farklı olarak kentsel karakterde bir yapılaşma görülmez. Küçük bir nüfus, ayrık düzende, dağınık, bahçeli, evlerden oluşan bir yerleşme meydana getirmiştir. Cumhuriyet döneminde Paradiso'nun adı Türkçeleştirilerek Kızılçullu yapılmış, yakın dönemde ise tekrar değiştirilerek Şirinyer olmuştur. Bu yörede Antik dönemden kalma kale ve su kemerleri bulunduğu, bazı arkeolojik eserlere rastlandığı yukarıda da belirtilmişti. Paradiso'nun yakın çağda yerleşmeye dönüşmesi 1907'de burada geniş zeytinliklere sahip olan Kuzinieri ve Vucinas adlı kişilerin arazilerini mahalle yapımına tahsis etmeleri ile başlamıştır. Paradiso'daki bahçeli konutlar dışında en önemli yapı, bölgenin güneyinde Meles çayına bakan bir arazide 1912'de Amerikalılar tarafından kurulmuş olan Amerikan Kolejidir. Türkiye'nin başbakanlarından Adnan Menderes bu kolejden mezun olmuştur. Eski adıyla Kızılçullu Amerikan Koleji daha sonra devlete devredilmiş, bir süre Köy Enstitüsü olarak eğitim vermiştir. Bugün NATO karargahı olarak kullanılmaktadır. Buca, 4 Temmuz 1987 yılında yürürlüğe giren 3392 sayılı yasa ile ilçe olmuştur.

Antik kentin su ihtiyacını karşılamak üzere inşa edilen su iletim hatlarından ikisinin maddi kalıntıları halen görülebilmektedir. Bunlardan ilki Smyrna'ya doğu yönden su ileten ve bugün Karapınar suyolu olarak bilinen su iletim hattının Yeşildere Çayı ve Yolu üzerinden geçen su kemeri onarım görmüş haliyle ayakta durmaktadır. Bu su kemerinin mevcut malzeme ve işçiliği Geç Roma dönemini işaret etmekle birlikte, daha erkene, Roma İmparatorluk döneminin başına tarihlendirenler de vardır. İkincisi ise bugün Osmanağa suyolu olarak bilinen su iletim hattına ait Kızılçullu su kemeridir. Yeşildere Yolu ile Üçyol ve Yağanelerden gelen yolun Şirinyer'e döndüğü noktada yer alan bu su kemeri Weber tarafından Geç Antikçağ'a tarihlendirilmiştir.

Meles Deresi’nden bahsedip de Kervan Köprüsü’nden söz etmeyen gezgin çok azdır. Köprü gezginlere göre, İzmir’in sayılı ilginç noktalarından biri kabul edilmektedir ve uzun yıllar en önemli mesire yeri olmuştur. Anadolu içlerinden gelen yolun İzmir’e giriş noktası olan Kervan Köprüsü yabancıların da gezinti yeridir. İzmirlilerin oraya hava almak ve geçen develeri seyretmek için gittikleri söylenmektedir. Müslümanlar Cuma günü, ‘tatil günü’ gelirlerse de Joseph Michaud, suların ve gölgelerin serinliğini tatmak için, gündüz sıcağında da gelinildiğini belirtmektedir. Hıristiyanlar da haftanın yorgunluğunu çıkarmaktadır. Rehber Quetin, ‘Pazar Hıristiyanların buluşma günüdür’ demektedir. İngiliz gezgin Sir Charles Fellows köprüyle ilgili gözlemlerini “Burası çok güzel bir manzaraya sahip ve İzmir’e gelen – giden malların develerle taşındığı ilginç bir yer. Devlet buradan geçen mallardan vergi alıyor ve bunun karşılığında develer, Sultana ait çayırlardan yararlanabiliyor. Aralıksız olarak gelen develer vergi işlemi bitene kadar burada bekliyor; bu anda ortaya çıkan resim görülmeye değer,” diyerek ifade etmektedir